Bu günkü anlamıyla sigortacılık, para ekonomisinin ve alışverişin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır.

İlkçağda eski Yunan ve Roma’da, kişilerin bir araya gelerek oluşturdukları ve aralarından ölenlerin cenaze masraflarını karşılamayı amaçlayan birlikler ya da deniz ticaretindeki müşterek avaryanın ilkel biçimleri, ilk sigortacılık örnekleri olarak nitelendirilebilir.

Ortaçağda, mesleki dayanışma örgütleri olan loncalar, üyelerine yangın, hırsızlık vb. halinde uğranılan zararın karşılanması için yardımda bulunuyorlardı. Özellikle deniz sigortaları, 12. yüzyıl sonlarında Kuzey İtalya’da gelişme göstermiş ve bugünkü anlamıyla ilk nakliyat sigorta poliçesi 14. yüzyılda Cenova’da düzenlenmiştir.

1666 yılındaki büyük Londra yangınından sonra yangın sigortaları alanında önemli bir gelişme kaydedilmiştir. 17 – 19. yüzyıllar modern anlamda sigorta şirketlerinin oluşmaya başladığı dönemdir.

Özellikle 19. yüzyılda yoğunluk kazanan sanayi devrimi, sigorta talebini arttırmış ve ferdi kaza, mühendislik, sorumluluk gibi sigorta dalları için uygun bir gelişme ortamı yaratmıştır.

Teknolojik gelişmeye bağlı olarak 1920’lerden başlayarak Kara Taşıtları ve Havacılık sigortaları ortaya çıkmıştır.

 

Türkiye’de Sigortacılık

Sigortacılığın Türkiye’deki gelişimi, toplumsal – ekonomik yapı ve siyasal gelişmelerle sıkı bir ilişki içinde olmuştur. Osmanlı döneminde dini nedenlerle uzun yıllar sigortadan uzak durulmuş ve sigortacılık ancak 1839’daki Tanzimat Fermanı’ndan sonra gelişme gösterebilmiştir.

1870 yılında Beyoğlu’nda çıkan ve 3000 dolayında ev ve işyerinin yanmasına, çok sayıda insanın ölmesine yol açan yangın, İstanbul halkının dikkatini sigortanın gerek ve yararına çekmiştir. 1871’de Sultan Abdülaziz’in emriyle itfaiye örgütünün oluşturulmasını, 1872 yılında Sun, Northern ve North British adlı İngiliz sigorta şirketlerinin İstanbul’da faaliyete geçmesi izlemiştir.Türkiye’ye ilk Fransız şirketi olarak 1878’de La Fonciére gelmiştir. Bu şirketleri, diğer ülkelere ait acenteliklerinin açılması izlemiştir.

Yabancı sigortacıların Türkiye’ye gelişi 1890’dan sonra da devam etmiş ve 1891’de Ünyon Sigorta Kumpanyası kurulmuştur.

Sigortacılığın ülke içindeki ilk olumlu aşaması, sigortacıların kendi aldıkları kurallar ile hükümetçe konulan kurallara uymalarından sonra kaydedilmiştir. Bu çerçevede 1900 yılında İstanbul’da Yangın Sigorta Şirketleri Sendikası oluşturulmuştur

1914 yılında, yabancı sigorta şirketleri için tescil ve teminat gösterme koşulu getiren bir yasa çıkartılmıştır. 1918’de siyasal faktörlerin de etkisiyle Türk kanunlarına göre İttihadı Milli Osmanlı Sigorta Şirketi kurulmuştur. Osmanlı döneminde kurulan son kayda değer sigorta şirketi 1923’te oluşturulan Şark Sigorta’dır.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte her alanda başlatılan ilerleme ve kalkınma hareketlerinden sigortacılık da yararlanmış ve 1925 yılında Türkiye İş Bankası tarafından Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi kurulmuştur. 1927’de 1149 ve 1173 sayılı, Sigorta Şirketlerinin Teftiş ve Murakabesi hakkındaki yasalar çıkartılarak sigortacılık yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur.

Yine aynı dönemde sigorta faaliyetleri üzerinde düzenleyici rolü oynamak ve tamamıyla yurt dışına çıkan reasürans primlerinin teknik olanaklar elverdiğince ülkede kalmasını sağlamak amacıyla 1160 sayılı Mükerrer Sigorta hakkındaki kanun yürürlüğe girmiştir. 1929 yılında Milli Reasürans T.A.Ş.’nin kurulmasıyla Türkiye sigortacılığında yeni bir dönem başlamıştır. Haksız rekabet ortadan kalkmış, tazminat işlemlerindeki düzensizlik ve yolsuzluklar denetim altına alınmıştır.

1935 yılında Güven Sigorta, 1936’da Ankara Sigorta kurulmuştur. 1938’da çıkan ve 1149 sayılı yasayı değiştiren 3392 sayılı yasa, hayat dalında çalışan şirketlerin maddi karşılıklarının ülke içinde kalmasını ve ulusal amaçlara uygun kullanılmasını öngörmüş ve sigorta şirketlerinin işlemlerini daha sıkı bir denetim altına almayı sağlamıştır.

1953 yılında motorlu kara taşıt araçlarına Mecburi Mali Sorumluluk Sigortası uygulamasının başlatılması ile 1925 yılında oluşturulan Sigortacılar Daire-i Merkeziyesi’nin yerine Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği’nin kurulması diğer kayda değer gelişmedir.

30 Aralık 1959 tarih ve 7397 sayılı Sigorta Şirketlerinin Murakabesi hakkındaki yasa ile değiştirilerek Sigorta Murakabe Kanunu adını almıştır.

1990 yılında kaza sigortaları, yangın ve nakliyat sigortaları dallarında serbest tarife düzenine geçilmiştir. Öte yandan, sigorta sektörünün düzenlenmesine ilişkin yetki, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığına devredilmiştir.

 

Sigortacılık Genel Prensipleri

Sigorta branşları için geçerli olan ve ülkemiz mevzuatına da uyan ana prensipleri genel anlamda şu şekilde sıralayabiliriz:

 

Azami İyi Niyet Prensibi:

Azami iyi niyet, sigorta sözleşmesindeki taraflardan her birinin, diğerine sözleşmeyi kabul edip etmemesinde etkili olabilecek bütün bilgileri, talep edilmemiş olsalar dahi vermesini gerektir.

Sigorta sözleşmesinde sigortalının beyanı esastır. Sigortalı / sigorta ettiren, teminat altına aldığı nesneye ilişkin tüm bilgileri doğru olarak vermek; aynı şekilde sözleşmeye aracılık eden kişi de neyi, ne şartlar altında aldığı konusunda doğru ve gerçek bilgileri sigortalıya bildirmek zorundadır.

Sigortalanabilir Menfaat Prensibi:

Sigorta ettiren bir nesneyi teminata alırken, mutlaka onun sahibi olması gerekmez; üzerinde menfaati bulunması yeterlidir.

 

Tazminat Prensibi:

Sigortalının, hasar olduğunda zararının karşılanması, sözleşme gereğidir. Bu zararın giderilmesi nakden ödeme şeklinde olabileceği gibi, onarımını üstlenme veya yerine yenisini verme şeklinde de olabilir.

Nakden ödeme haricindeki seçenekler, sigortalının ve sigortacının mutabık kalması halinde olabilir.

 

Yakın Neden Prensibi:

Bir hasarın tazmin edilebilmesi için, o hasarın poliçede alınmış ve genel / özel şartlarda belirtilen teminat kapsamına en yakın nedenden ileri gelmesi gerekir.

 

Rücu Prensibi:

Sigortalının uğradığı zararda eğer üçüncü kişilerin kusuru varsa, sigorta şirketi sigortalısına zararı ödedikten sonra, kusurlu taraftan kusuru oranında bu hasarı talep (Rücu) eder. Böylelikle sigortalı hem sigorta şirketinden, hem de kendisine zarar veren kusurlu taraftan tazminat alarak, haksız kazanç sağlamamış olur. Burada sigorta şirketi sigortalısının talep edebileceği tazminatı almak üzere sigortalısının yerine geçerek, onun yetkilerini kendi devraldığından bu prensip “Halefiyet Prensibi” olarak da ifade edilmektedir.

 

KAYNAK

Cahit Nomer – Hüseyin Yunak Sigortanın Genel Prensipleri – Mart 2000